Yolcuğumuzun ilk ve en önemli motivasyon kaynağı, kişinin bir hedefinin olmasıdır. Neden olmadan yol yürünmez. Şimdi birlikte bir hikâye kuralım. Hikâyemizde gözleri bağlı iki adam olsun. Bir helikopterle bu iki adamın çölün ortasına bırakıldığını düşünelim. Tabi adamlar sırasıyla bırakalım. Önce birini bıraktık diyelim. Nereye gitmesi gerektiği konusunda hiçbir şey söylenmesin.
- - Ben
nereye gideceğim?
Diye sorduğunda cevabımız “nereye
istersen” olsun. Sence bu adam nasıl bir adım atar? İstersen beraber bakalım.
Adam, helikopter ortalıktan kaybolduktan
sonra, etrafa bakınır. Gideceği yönü kestiremez, çok kararsızdır. Önce bir o tepeye çıkar, etrafa bakar. Sonra
diğer tepeye. Gideceği yönü
belirleyemediği için ortalıkta dönüp durur.
Oysa bir an önce bir su kaynağı bulmak zorunda. Ama su kaynağının nerede olduğu muamma. Biliyor
olsaydı emin ol, bu kadar kararsız davranmazdı.
Diğer
adamı düşünelim. Yine aynı helikopterle gözleri bağlı aynı çölün ortasına bırakılmış
olsun. Bu adama, bir pusula ve suyu
bulacağı koordinatların verildiğini düşünelim. Koordinatlarda, otuz km ileride büyük bir kaktüsün dibinde,
pınar olduğunu varsayılsın. Sence bu
adam, diğeri gibi karamsarlık yaşar
mı?
Bakalım; adam gözlerini açar açmaz pusula ile
koordinatları bulup, hızla su kaynağına
doğru yürüyecektir. Yani hedef bellidir. Onun yapması gerekense bir an önce
yola çıkmak. Hedef çok somut bir hedeftir çünkü. Senin için de hedef böyle olmalıdır.
Sıkı dur farklı bir şey
söyleyeceğim. Hedefin var, ama yürüme
konusunda çok isteksizsin. Burada ciddi bir sorun var demektir. Hedefin
açlığını hissetmen gerek. Bir
adam, içmek için su arayabilir. Ama çok
susayan bir adamın aradığı gibi olmaz bu arama.
Düşünsene, iki gündür su içmeyen birisinin sokak sokak çeşme aradığını.
Her tarafa dört gözle bakacak. Bir an önce çeşmeye ulaşmak için can atacak,
efor sarf edecek. Sen de eğer hedefini belirlemişsen ve bu hedefine çok içten
bir arzu duymuyorsan, yürüyüşün çok
yavaş olacak demektir. Dikkatini çekmek isterim. Yani sadece hedefin olması
yetmiyor. Yağmurda sırılsıklam olmuş birisinin üşüdüğünü düşün. Isınması için
ateşin sıcaklığını hissetmesi gerek.
İşte senin içinde de
böyle bir sıcaklık olmalı. Hedefin doktor olmaksa, beyaz önlüğü onlarca kez kalbine
giydirmelisin. Kapıda bekleyen hastalarının,
senin için “çok iyi bir doktor” dediğini duymalısın. Eğer sen bir inşaat
mühendisi isen, kafanda miğfer demirlerin arasında gezinmelisin. Ellinci kata çıkıp bölgenin en yüksek kulesini
dikmenin gururunu yaşamalısın. Projelerle şantiyelerde sabahlamalısın.
Hakikaten
zor mu bu? Sana bir önerim var. Her gün yatağına girdiğinde, uykuya dalmadan önce, hastalarını muayene et. İnşaatta şantiyede
gezin. Ya da kimya laboratuarlarında sabahla. Unutma eylemden önce düşünce gelişir. Sen hedefini düşündükçe
özleyecek, isteyeceksin. Bu özlem ve istek sende bir aşk ateşine dönmeli.
Bölgenin en iyi bilgisayar mühendisi olup, bir hidroelektrik santralinin bütün
kontrolünü alabilirsin. Bir kimyager olarak kansere çare olacak buluşlara
imzanı atabilirsin. Öyle bir doktor olursun ki dünyanın çeşitli
yerlerinden, ayağına hastaların gelir.
“Çok zor, abarttık”
dediğini duyar gibiyim. Unutma en
yükseğe çıkmayı hedefleyenler en aşağıda kalmazlar.Bir an önce uygun bir
meslek seçip, özlem ve hasretle nakış
nakış düşüncelerle işlemelisin o’nu. Bu
güne kadar hep şunları duydun, okudun. “
kişinin seçeceği meslek, kişisel özelliklerine uygun olmalı. Yani kişi en iyi
yapabileceği bir iş kolunda çalışmalı. Aslında
doğrusu bu. Ama gerçek yaşamda böyle olmuyor. Birçok bölümü bitirmiş binlerce
insanı, neden mezun olduğu bölümün
dışında çalışırken görüyoruz? Neden yüz
binlerce üniversite mezunu, bin bir umutla bitirdikleri bölüm sonrası işsiz ve
parasız? Hangi insan sadece seviyor diye karın tokluğuna bir işte çalışır?
Kendimizi kandırmayalım.
LÜTFEN DİKKAT: İş-kur önünde kuyrukta beklemek istemiyorsan
seçeceğin bölümle ilgili ciddi araştırma yapmalısın.
Yılda kaç mezun verir,
Mezun olan öğrencilerin hepsi iş
bulabilmişler mi? Bekleyen var mı?
Çalışma koşulları ve çalışma alanları
neler?
Bu konuda bazı öğrencilerin devekuşu
taklidi yaptığını görüyorum. Tercih ettiği bölümde istihdam imkânı yok. Mezun
olanların neredeyse hepsi boşta, ama öğrenci gene de tercih edebiliyor. Şunu
anlatmak istiyorum. Mesleğini seviyorsun. Ama icra edecek bir ortam
bulamıyorsun. Ne işe yarar?
Hedefini oluşturdun. Ankara üniversitesi tıp
fakültesine gitmeye karar verdin.
“Bu hedefe yürü” ifadesi soyut bir ifade oluyor. Yani uzak bir
hedef. Bir dağın arkada görüntüsü gibi fulü.
Soyut sözcükler kalıcı olmaz.
Soyut ifadeler kullanan kişileri de çok anlayan olmaz. Bu nedenle sana
en somut şekliyle açıklamak istiyorum.
Gösterilen bu hedef, 100 basamaklı bir merdivenin en üstüne çıkmayı
ifade ediyor. Yani henüz mümkün olmayan
bir eylemin hayal edilmesi gibi bir şey.
Peki nasıl somutlaştıracağız?
Merdiven en uzak basamağına bakmakla
olmaz. Önce yakın basamakları
görmeliyiz.
Mesleğinle ilgili bölüme gitmen için okul başarın ne olmalı.
Seçeceğin bölüm kaç puanla öğrenci
alıyor.
Bu puanı almak için senin kaç soru
yapmam gerek.
Bu sorulara cevabın hazır diyelim.
Şimdi hedefi biraz daha yaklaştırıp bakalım.
Şu an denemelerde kaç doğru
yapabiliyorsun? Düşündüğün bölüme gitmek için kaç doğru soruya ihtiyacın var?
Örnek; benim 370 puan almam için 180
sorudan 165 soru yapmam gerek.
Peki şu an denemelerde kaç soru
yapabiliyorum 135 . Yani benim daha 30
soruya ihtiyacım var. Rutin şekilde yapılan her denemede, yaptığım soru
sayısını artırmam gerek. Her denemede 3 soru artırmış olsam 10. denemede
hedefime ulaşmış olacağım.
Lütfen her deneme için kendine soru
artırma hedefi koy( Merdivenin ilk basamağı). Dağa yürüyen bir yolcu isen,
öncelikle tepeleri geçmelisin. Bu ulaşılır küçük hedefler seni çok mutlu
edecek. Sen demiştin dersin.
Ne dersin; bu konuya daha sonra devam etmek üzere son
verelim mi? Söyleyecek sözüm bitmedi
daha.
Sınavlara Hazırlanmak Blog
Kaynak: Yazık Sınav Canavarı Olmuşsun!
0 yorum:
Yorum Gönder