18 Ocak 2013 Cuma

Mekanın Büyüsü ( Ders Çalışma Ortamının Cazibesi )



          Ders çalışılacak oda özel düzenlenmeli, Duvarlar bomboş olmalı, her yer düzenli olmalı. Ortada bir çalışma masası olmalı. Masa üzerinde bir bardak su olmalı. Duvarlar sesten yalıtılmış olmalı. Yok ya!
Tabi ki şaka yapıyorum. Hiçbir öğrencinin odası da öyle değildir zaten. Ama birçok eğitimci buna benzer şeyler söyler. Doğru olmadığını söylemek isterim. Ya da herkes için geçerli olmadığını.

         Ders çalışmada mekanın önemi yoktur. Önemli olan konsantrasyonu yakalamaktır. Yakaladığın her yer senin için uygun bir mekandır. Bu konsantrasyonu nerede yakalayabiliyorsan orada çalışmalısın. Daha önce dediğim gibi insan metabolizmasının özel bir uyum yeteneği vardır. Bu uyum sürecini bozmamalısın. Ama küçük değişiklikler seni mutlu edecekse mutlaka yapmalısın. Bazen odadaki eşyaların sürekli aynı yerde durması sana rahatsızlık verebilir. Düzenli bir odan var diyelim. Bir gün hiç nedeni yokken eşyaların yerlerini değiştirmek gereği hissedebilirsin. Değiştirmelisin de. Mutlu olduğunu göreceksin.

        Sırf bu egomuzu tatmin etmek için, bir aile dostumla odadaki kanepeleri ters çevirmiştik. Tabi doğru olduğunu söyleyemeyiz ama. İnsan çalışma odası da olsa bazen ciddi değişiklikler yapma gereği hissedebilir. Çünkü her şey zamana çok sıradan gelmeye başlar. Böyle olunca odaya girme isteği azalır. Bu sıradan halden kurtulmak için zaman zaman değişiklikler yapabilirsin. Bu durum çoğunun dediği gibi dikkatinizi dağıtmaz. Tam tersine seni mutlu edeceği için algılamanı kolaylaştırır. Masan varsa, dolabın varsa yerlerini değiştirebilirsin. Seni mutlu edecekse çok sevdiğin bir halıyı bile değiştirebilirsin. Hiç bir sakıncası yok.

       Eğer sen gürültülü bir ortamda çalışmaya alışmış isen odanda mutlaka gürültü olmalı. Bu gürültüyü sağlamak için özel bir teşebbüsün olmasın. Mesela Bir davulcu tutup da davul çaldırma. İçerideki televizyonun sesini biraz duyman seni rahatlatacaktır. Mesela bebekler içinde böyle durum söz konusudur. Anneler bebekleri uyusun diye odanın çok sessiz olmasını sağlamak isterler. Ama dikkat edin bebekler hafif bir sesin olduğu ortamlarda daha rahat uyurlar. Maalesef çoğu anne bunun farkına bile varmaz. Sesiz bir ortamda uyuyan bekler daha sık uyanırlar. Çok sessiz bir ortamda, çevreden gelen sesleri duymaya başlarsın. Ne gibi sesler diyeceksin?

     Yukarıdan gelen bir tabak kırılma sesi mesala ;

         -   Gavur sıpası! Allah belanı vermesin kırdın tabağı !

    Yan taraftan gelen bir ses. Bir çocuk sesi :

        -    Anne çişim geldi.

        -    Oğlum donuna yap. Şimdi diziyi bırakıp da gelemem. Ben sonra değiştiririm.

    Aşağıdan gelen bir ses. Kadın başlar.

       -   Yeter artık. Seninle evlendiğim için ben bir eşeğim. Hem de semerlisinden.

       -   Oy kafam. Asıl eşek benim. Kafama ne vuruyorsun deli kadın! Oy anam oy!

       -  Sen, kafanı kırmadığıma dua et.( Böyle bir konuşmaya şahit olmuştum.)

   Dışarıdan gelen bir ses:

       -   Ayşe versene topumu.
   
       -  Vermem. Geçen sende benim bebeğimin, saç tokasının taşını almıştın.

        Tabi çok daha ilginç sesler duyduğun olmuştur. En üst komşunun musluğu bozuktur. Yarım açıldığı için bir cazırtı sesi gelir ki sorma. Apartman neredeyse yıkılır.Yine yan taraftan bir televizyon sesi. Televizyonda bir kadın sevdiğine nazlanmaktadır .

      -  Artık çok uzaklara gidiyorum yavrum.Başıma saksı düştükten sonra anladım ki buralar bana göre değil.

     -  Lütfen beni de götür lütfen. Geçen gün komşunun çocuğu, pardon pitbul’u ayağımı ısırdı. Ben de kalamam. Süpürgene binip gidelim Henry

     -   Bi tanem ...

     -   Lütfen Henry

     -   Ben yalnız başına aylak aylak gezen bir serseriyim. Hem süpürgem iki kişiyi çekmez. Israr etme lütfen
   
      Bu arada dışarıdan çok yüksek düzeyde bir motor sesi duyarsın. Zannedersin ki, bir uçak pencerenin önünden geçiyor. Alakası yok. Oldukça eski, egzozu sökülmüş küçük bir motordur. Anti-sosyal bir serserinin çıkardığı sesten başka bir şey değildir duyduğun.Bu sesler armonisi çok sessiz bir ortamda çalıştığında hep dikkatini çeker. Çünkü kimse dağ başında yaşamıyor. Oysa hafif bir gürültüde daha iyi motive olabilirsin. Yaşadığın ortamlar hep öyle. Farkında mısın sen böyle ortamlara alıştın.

     Lütfen dikkat; duvara tik tak ses çıkaran saatlerden asma. Çünkü saat tam bir dikkat avcısıdır. Özellikle sessiz bir ortamda mutlaka varlığını hissettirir. Eğer dağınık bir ortamda çalışmayı seviyorsan odanın dağınık olmasında bence bir sakıncası yok. Dağınık bir ortamda yaşamaya alışmış isen ve motive olabiliyorsan öyle devam et.

      Bazen mutluluk rengarenk olmayı gerektirir. Arayıp bulmalısın onu.Dershanenin olmadığı zamanlarda dışarıda çalışmayı çok severdim. Evimizin yakınlarında büyük söğüt ağaçları vardı. Bu ağaçlardan birinin dalı merdiven gibi yana uzamıştı. Uzayan bu dal, iğde ağaçlarının içine giriyordu. Elimde test kitabım, kalemim yukarı dala çıkardım. Görmeni isterdim. Söğüt ağacının dalı iğde ağacının üzerinde adeta bir oda oluşturmuştu. Rahatlıkla çıkıp oturulabiliyordu. En ilginç tarafı, seni bu dalların arasından kimsenin görememesiydi.

      O günden sonra bunaldığımı hissettiğim zamanlarda, söğüt ağacının üzerine çıkıp çalışmaya başladım. Hafif bir rüzgâr esince, ağacın dalı ve üzerinde ben, beşik gibi sallanırdık. Bir ağaç dalı üzerinde ders çalışmak son derece mutluluk vericiydi.Anlatmak istediğim mekânın nasıl olduğunun hiçbir önemin olmaması. Nerede rahat çalışacağını hissediyorsan orada çalış. Renklendir  mekanını.

     Odanıza dikkatinizi dağıtacak resim fotoğraf asmayın derler. Bence seni mutlu edecekse as. Seni motive edecekse mutlaka as. Hiç vakit kaybetmeden as.

     Hatta özellikle asmanızı istediğim bir fotoğraf, bir resim var. Hani geçmişe dair bir anın vardır. Bazen bir piknik yaptığın yer. Bazen çok değer verdiğin bir arkadaşınla, çekilmiş bir resim. Ya da bir bayram sahnesini gösteren bir görüntü. Geçmişine dönük olmayabilir bu resim. İleride yaşamak istediğin bir şehir, Hep gitmeyi hayal ettiğin çok güzel bir mekân, ya da benzeri ne olursa. Lütfen bu resimleri odanın bir köşesine özellikle as. Bak o zaman odanı daha çok seveceksin. Odanı sevmek, senin dersin içine girmeni kolaylaştıracak. Eğer benzeri bir fotoğraf bulamadınsa bir manzara resmi asmanda fayda var. Çünkü doğaya bakmak, resim de olsa kişiye büyük bir rahatlık verir. Anlaştık mı?

    Çalışma odan, odandaki her şey sana aittir. Bu odayı düzenleme görevi de senindir. Nasıl bir oda istiyorsan öyle olmalı.

    Odandaki gece dostuna dikkat.Eğer odanda yatağın varsa ciddi bir mücadele içindesin demektir. Yatağın sürekli seni çağırır. “Hadi gel yat” Çünkü yatak demek uyku demektir. İsmini bile söylesen birçok insanın esnediğini görürsün. Peki, ne yapmalı?

     Yatağı odadan çıkartmak gibi bir şansımız olmadığına göre, başka çözümler bulabilirsin. Öncelikle yatağının üzerini, mutlaka bir örtü ile kapatmalısın. Çünkü açık yorgan ve açık yatak, bireyi uyuması için tetikler. Aslında ortada yatakla alakalı bir durum yoktur. Olay bütünüyle beyinle alakalıdır. Yatak denince akla ilk gelen, uyumak eylemidir. Yatak; uyku uyumak için özel yapılmış, oldukça rahatlık verici, yumuşak bir yer. Güzel düşüncelerin rüyaya dönüştüğü muhteşem mekân. Bu ince ayrıntıları anlatırken belki aklına şöyle bir soru gelebilir. Yatak deyince bir insanın aklına uyku geliyorsa, esnemek ihtiyacı hissediliyorsa, duvara astığınız resimle de, tatil aklınıza gelebilir.

      Bu ihtimal çok küçüktür. Gelebilir ama bu bireyin motivasyonunu bozacak düzeyde olmaz.Ayrıca en temel ihtiyaçlardan olan uykunun, beyindeki otomatik hatırlatma süreci kısadır. Her zaman yattığınız saat, hatta dakika dolduğunda aniden uyku bastırıverir. Bu durum gün içinde tekrarlanır.

      Ama tatilin beyindeki kayıt süreci kişiden kişiye değişmekle birlikte geniş bir zaman diliminde ele alınır. Bizde tatil deyince havaların ısınması, okulun ya da dershanenin bitmesi, Anne babanın yıllık iznini alması, cepte bir miktar birikmiş paranın olması gerekir. Ancak bu şartlar oluştuğunda yada sürece ulaşıldığında tatil düşüncesi depreşebilir. Sanırım bu cevap seni tatmin etti.

      Odanın bol oksijen almasına dikkat etmelisin. Beynine ne kadar çok oksijen giderse zihnin o kadar açık olur. Oksijenin tükendiği bir ortamda uyku çöker. Uyku ise motivasyon düşmanıdır. Okur okur anlamasın. Tekrar okumak gereği hissedersin.

      Sana odan konusunda bir önerim daha olacak. Belki küçük ayrıntılar ama son derece kendini iyi hissedeceksin. Odanın güzel kokması seni mutlu edecektir. Özellikle odaya ilk girdiğinde kokunun güzelliği, seni büyüleyecektir. Burada önemli bir ayrıntıdan bahsedeceğim. Sprey tarzı bir koku rahatsız edici olabilir. Bu durumda kaş yaparken göz çıkarmış oluruz. Doğal kokular kullanmalısın. Nereden bulacağım dediğin duyar gibiyim.

    Söyleyeyim. Hem de çok ucuza bulabilirsin. Doğruca şifalı bitkiler ya da baharat satan aktarlara gidebilirsin. Orada damıtılmış yağı çıkarılmış bitkilerin esanslarını bulacaksın. Bu kokular tamamen çiçek gibi kokuyor, düşündüğün tarzda ( halk arasında hacı kokusu olarak bilenlerden değil) değil. O esans hem ferah bir koku verecek hem de kesinlikle seni rahatsız etmeyecek.

    NOT: Birçok kişinin uzmanın aklına “ya kardeşim; sınava mı hazırlanıyoruz yoksa düğüne mi” diye bir soru gelebilir.

    Böyle bir soru soran zatı muhtereme; Odanı neden bakan odası gibi döşediğini sormak isterim. Neden? Sıradan bir okul müdürünün odasına bakınca şaşırıyorsun. Okulunun diğer odaları dökülürken kendi odası Kral köşkü gibi. Çalışan öğrencinin de her şey hakkı. Amacım sadece mekânın psikolojik rahatlığını öğrencinin yaşamasıdır. Bu ayrıntılar bizi çepeçevre kucakladığında başarının nasıl gerçekleştiğini göreceksin.

   NOT: Böyle bir odada Vallahi bende de ders çalışmak isterim.




Sınavlara Hazırlanmak Blog
Kaynak: Yazık Sınav Canavarı Olmuşsun!

0 yorum:

Yorum Gönder