8 Ocak 2013 Salı

Başarısızlık Zincirlerini Kırıyoruz Hazır Ol !



    Paniğe gerek yok;

      Konuyu somutlaştırmak adına küçük bir hikâyeyle başlayalım. Hadi duygusal ben bizi esir almıştı. O ne derse biz onu yapıyorduk ya. İşte Kral ve hizmetçinin hikâyesi( içimizdeki dost ve dost görünen düşman). Senin içinde olan şeyler…

     Kralın (mantıksal benin)   kapısını çalmanın zamanı geldi. Kralın sarayına varıyoruz. Bütün benliği koruması gereken kral sarayın bir köşesinde, bir örtünün altına girmiş ağlıyor. Hizmetçi ( duygusal ben) ise kralın tahtına oturmuş köpekler gibi havlıyor. Onun söylediklerini artık duymamalısın. Kralın yanına varıyoruz. Seni kendinle baş başa bırakmak adına ben geriye çekiliyorum. İçinde yaşayan kralınla baş başasın. Hep onu dinlemelisin. O, sana hep doğruyu söyleyecektir.

    Hadi kralına seslen. O seni duyacaktır.Muhteşem tahtın sahibi,  örtünün altında ağlayan kral!  Ayağa kalk.

Kral örtüyü kaldırdığında şaşırıyor. Gözleri ağlamaktan kıpkırmızı olmuş, elleri bağlı. Soruyorsun krala;
           -     Seni kim bağladı söyle!

Kral sessiz. Asaletinden cevap vermek istemiyor. Tekrar soruyorsun.

                     -     Seni kim bağladı kral?

Kral (mantıksal ben)  gözlerinin içine bakıyor. Bağırıyor:

                       -  Beni sen bağladın. Bana hizmet etmesi gereken(eliyle tahtta oturan duygusal beni gösteriyor.)  şu azgın hizmetçiye(duygusal ben’e)  uydun. O ne dediyse sen onu yaptın. Umutlarımı kaybet üzere olduğum bir gece bu hizmetçi gelip elimi, kolumu bağladı.

     Arkadan hizmetçinin sesi geliyor “yalan söylüyor, sakın ona inanma”Bu arada duruyorsun. Seni bir düşünce alıyor. Tekrar soruyorsun krala :

-                                   -  Neden ağlıyorsun?


    Kral derin bir nefes alıp cevap veriyor.

        -        Ben esir alındığıma üzülmedim. Gördüm ki savaşı sen de kaybediyorsun ona üzüldüm. Ağlamam ondan.  Şu sahtekâr hizmetçi seni,  hedeflerinden koparıyor, derin bir dehlize çekiyor. Ve sen de ne derse yapıyorsun. Ona ağlıyorum.

       Düşünmeye başlıyorsun nerelerde yanlış yaptığını; Hep ertelediğini fark ediyorsun. Hep hoşuna giden şeyleri yaptığını.Ders çalışmadın.  Not tutmadın. Ödevlerini yapmadın.İnternetin başından kalkmadın.Gezdin, oynadın, yattın uyudun. Hep olmadık yerlerde telefonla konuştun. Aşkın içine daldın, maalesef ki bu arada hedeflerini unuttun. Uyuşuk, tembel birisi oldun, görmedin.

      Krala soruyorsun bu düşündüklerini( elinle hizmetçiyi gösteriyorsun.)

                               -     Bana bunları bumu yaptırdı.

      Kral senin bir şeyler anladığını anlamışcasına seviniyor. Coşkuyla cevap veriyor:

                            -     Evet, bu yaptırdı. Başından sonuna her şeyi bu yaptırdı.  Artık beni dinlemelisin.

       Sonra yavaşça gidip kralın ellerini çözüyorsun. Arkadan hizmetçi( duygusal ben) sana bağırıyor:

                          -    Sana verdiğim emeklere yazıklar olsun. Bak benim sayemde ne kadar mutlu oldun. Sen nankörün birisin. Yanlış yapıyorsun. Ben olmadan hayatının tadı olmaz. Hadi şu uğursuz kralı boş ver. Yine birlikte takılalım.( Pis pis gülüyor)  Sana yeni ve dayanılmaz önerilerim olacak. 

     Bence artık “kes sesini” demenin zamanı geldi. İradeni ortaya koymanın zamanı geldi.

                     -      Kes sesini. Defol şu tahtın üzerinden!

      Hizmetçi kendisini dinlemediğin için çok kızgın. Hem gidiyor,  hem krala bağırıyor.
        
            -  Şimdilik kurtuldun. Ama ben, seni alt etmeyi çok iyi bilirim. Bu yaptıklarını ödeteceğim sana.  Fitil fitil burnundan getireceğim.

Sonra sana dönüyor.

                   -   Bana bak.  Ben kovulmakla gitmem. Şimdi gidiyorum. Ama birazdan yine yanındayım.

     Hizmetçi ( duygusal ben) Kapıyı çarpıp gidiyor. Sen ise kralın kolundan tutup tahtına oturtuyorsun. Krala soruyorsun.

-                     -    Kralım bu sülük gibi yapışan hizmetçiden nasıl kurtulacağım?

                   -    Aslında çok kolay...
                    
                   -    Nasıl kolay?

                  -      Bana danışacaksın. Her yaptığın işte bana soracaksın.
       
                  -       Kafamda takılı o kadar çok soru var ki.

                  -      Merak etme. Hepsinin cevabı bende var. Hadi sor?

                -      Eğlenmek, internetin başında güzel vakit geçirmek çok hoşuma gidiyor. Vazgeçemiyorum.

Kral sana tebessümle bakıyor:

                -       Eğlenebilirsin, internetin başında vakit de geçirebilirsin. Sana kimse yapma demedi. Ama derslerini de unutmamalısın. Yeterli çalışma sürecinden sonra, eğlenmek hakkın. Mükâfat olarak dediklerini yapmanda hiçbir sakınca yok. Farkında mısın bilmem. Sürekli eğlenmek sana bir şey kazandırmıyor. Tam tersine her eğlencenin bir maddi bedeli de var. Yani kaybettiriyor. Senin eğlence yöntemlerin için maddi bir kazancın olması gerekir. Ama yok..

-                 -     Bazen o kadar dalıyorum ki bir bakmışım saatler geçmiş.

-                -      Geçer. Hayatta böyledir. Bir bakmışsın aylar geçmiş. Sınav günü gelmiş, Herkes hazırken, sen geç kalmışsın.

-               -     Yani?

-              -      Yani si istersen unutmazsın. Hatırlar mısın bir hafta boyunca çok yoğun bir tempoda çalışmıştın. Gecenin bir vakti bir sen vardın. Bir de gecenin karanlığı. Vaktin nasıl geçtiğini yine bilememiştin. Bu da öyle bir şey işte. Tercih meselesi. Vakit, sen yatsan da geçiyor, çalışsan da. Derse dalıp unutmak da var. İnternetin başında uyumakta. Tercih senin. Gelecekte kaybedeceklerini veya kazanacaklarını iyi düşünmelisin.

-                -       Zaman zaman, Bu gün yorgunum yarın çalışayım diyorum. Ve öyle de yapıyorum.

-                -      Soruyorum sana;  yarın da aynı yorgunluğu yaşamıyor musun?

-                -       Evet. Nereden bildin?

-                -        Dedim ya,  bende soracağın her sorunun cevabı var. Peki, yarına bıraktın, yarında yorgundun. Diğer günlerde de yorgun olacaksın. Senin yapman gerekeni bir başkası yapmayacağına göre; Sana düşen geleceğe aktarmadan çalışmak.  Biriktirmeden halletmek.

-               -        Ya kralım! Bazen bu sene girmesem de gelecek sene mi girsem diye düşündüğüm oluyor. Buna ne diyeceksin.

-              -       Bu sene çalışmakla ne kaybedeceksin ki?


               -        Aslında hiçbir şey.  Belki biraz yorulacağım o kadar.

             -        Peki, ne kazanacaksın?


              -        Belki de çok istediğim bölümü kazanacağım.

              -       365 gün karın olacak yani.  Akıllı adamsın her şey ortada. Gelecek seneye bırakmakla kurtulmuyorsun yani.

              -     Çok sağ ol kralım. Hakikaten içimdeki cevapsız sorulara merhem oldun. Eğer Müsaitsen bir iki sorum daha olacak.

-             -   Ne demek. Ben senin emrindeyim. Hadi sor?

-              -      Bazı dersleri çok iyi bildiğimi düşünüyorum. Çalışmam yeterli diyorum. Bu durum bende, derse karşı bir soğukluk yapıyor.

-             -        Hakikaten yeterli olduğuna inanıyorsan çalışma.

-            -        Ciddi misin?

-           -        Evet. Yeterli diyorsan çalışma. Yeteceğine inanıyorsan çalışma.

-          -        Şaşkınlık içerisindeyim. Son sorum;  üç arkadaşım var. Ben onlardan daha iyiyim. Hep denemelerde onlardan yüksek alıyorum. Bu durum sanki biraz beni frenliyor.

-           -        Kendine yeni rakipler bulmalısın. Kötüden rakip olmaz. Tabi kötü olmak için çalışmıyorsan. Çıtayı yükselttikçe hedefin yaklaşacak. Vadiden bakanla tepeden bakan adamın gördüğü mesafe eşit olmaz değil mi? Uzakları görmek istiyorsan zirveye çıkmalısın.

-           -       Çok teşekkür ederim kralım. Beni aydınlattın.

-          -        Ben her zaman senin içindeyim. Emrindeyim. Ne zaman yardıma ihtiyacın olursa söyle. Alman gereken en doğru kararı ben sana söylerim. En son gülmek istiyorsan mecbursun. Lütfen hizmetçiye uyup yanlış karar alma.

 -    Kral huzurlu. Sen ise soruların cevabını net aldığın için mutlusun. Tereddütlerin yavaş yavaş ortadan kalkmaya başladı. Kral son sözünü söylüyor.

-            -        Bana bak. Gençsin, güzelsin, mutlusun, zekisin. Çok iyi bir ailen var. Bunlar senin sermayen. Gün gelir bunların hepsini de kaybedebilirsin. Ya da bu sermayeyi kullanıp çok güzel bir yaşantı elde edebilirsin. Neden kaybetmeyi seçersin ki. Seni anlamıyorum. Yorulmanın nesi kötü ki! Her yorgunluğun arkasında bir kazanç yok mudur? Neden kazanç kısmına bak mı yorsun?  Ayrıca çalışan insan daha az yorulur. Deneyebilirsin. Tembellik eden yattığı yerde de yorulur.





 Sevgili Dostum:

       Yukarıdaki kral da hizmetçi de sana ait. İstersen Onlarla konuşmayı dene. Senle iletişim kuracaklarından emin olabilirsin. Hizmetçi olmadan olmaz. Yapacağın her işi mutlaka kralına danışarak hareket et.  Hiçbir zaman pişmanlık duymazsın.

       Öneri: Evde yalnız kaldığın zamanlarda kralınla konuş. Hiç kimseden alamayacağın cevaplar onda saklı. Bilen de o, bilge de.

      1995 yılıydı. Önemli bir yıldı benim için. Çünkü üniversiteyi o yıl kazanmıştım. Kazanma hikâyemin çok enteresan yönleri var. O zamanlar köyde yaşıyordum. Servisle şehre dershaneye gelip gidiyordum. Günün stresinden çok bunaldığım oluyordu. Kafam kazan gibi oluyordu yani. Kendimi sanki çaresiz dertlerin içinde buluyordum. Ama ne sıkıntım olursa olsun bitiyordu. Hepsinden bir saat içinde kurtuluyordum. Evimiz biraz köyün dışındaydı. Hemen yakınında bir ağaçlık bölge ve ağaçların içinden bir dere vardı. Gizli ama muhteşem bir yerdi. Yemyeşil çimenlerin üzerine kendimi atıyor, ağaç dalları arasından gökyüzünü seyrediyordum. Romantik bir adam olduğumu söyleyebilirim. Sonra kendimle konuşmaya başlıyordum. Dışarıdan gören birisi,  benim iki kişiyle konuştuğumu zannederdi. Zannetmek yanlış olurdu. Ben iki kişiyle konuşuyordum zaten.  Duygusal benle bütün duygu yönünü ortaya koyuyor, problemin ağırlığını hissediyordum. Mantıksal yönümle de meseleyi tekrar ele alıyordum. Verilecek en doğru karara ortaya çıkıveriyordu.  Bana sadece düşünmeden uygulamak kalıyordu. Bu nedenle yaşadığım hiçbir problemden dolayı yoğun sıkıntı çekmedim. İnsanı asıl bunaltan kararsızlık duygusudur. Asla kararsız kalmanı istemem. Bir saat sonra eve döndüğümde; yüreğim yumuşamış, nefesim genişlemiş oluyordu. Başımın ağrısı kalmıyordu. Beynimden aşağı billur gibi sular dökülüyordu sanki.

     Sana da tavsiye ederim.  Odana çekildiğinde, kendi kendinle baş başa kaldığında, içindeki o iki sesle diyalog kur.  Samimi olmak şartıyla duygusal yönünle olayı iyice irdele. Ağlaman gerekiyorsa ağla. Kızman gerekiyorsa kız.  Sonra mantıksal çözüm yöntemlerini sırala. Varılacak en doğru karara ulaşmaya çalış. Göreceksin, sevineceksin, rahatlayacaksın. Başkasının senin konuştuğunu duymasından çekinebilirsin. Aslında hiç gerek yok. Ama çekinecek olursan hafif bir müzik, sesini gizleyecektir. Anlaştık mı?


Sınavlara Hazırlanmak Blog
Kaynak: Yazık Sınav Canavarı Olmuşsun!

0 yorum:

Yorum Gönder