İçinde
yaşayan iki kişi var. Biri iyi biri kötü.
Bu kişilerin seslerini her zaman duyarsın. “içimden bir ses dedi ki” diye başlayan
cümleleri örnek olarak gösterebilirim.
Seni vezir
yapacak da, rezil yapacak da bu seslerdir. Önemli olan senin hangi sesi
dinlediğindir. Onlar kendi kendilerine konuşurlar. Hatta karar alırlar. Sen de
uyarsın. Çoğu zaman farkında dahi olmazsın. Kendine geldiğinde “keşke
yapmasaydım” dersin.
Biz
bu içimizdeki seslere mantıksal ben ve duygusal ben diyebiliriz. Birisi sorumlu
diğeri sorumsuz. Birisi mantıklı diğeri çocuksu. Burada doğru olan mantıksal
benin( yani mantıklı düşünen yanımızın) son sözü söylemesine fırsat vermektir.
O mahkeme kuran bir hakim gibidir. Kararları mantıksal benle almak çok doğru
olacaktır. Beyinde yaşar. Kral da odur padişah da. Ama çoğu zaman kaybeden de o
olur.
Duygusal ben, bizi gaza getiren yanımızdır. O
romantiktir, liriktir. Coşar, ağlar, üzülür sevinir. Kavga çıran da odur.
Uçurumun kenarında gezen de. Birden parlayabilir. Ya da sümsükleşip kabuğuna
çekilmeyi tercih edebilir. Duygusal ben,
kalbimizde yaşar. Ne gariptir ki o olmadan yaşamın tadı olmaz. Ona
dikkat etmelisin çünkü o çok tembeldir, keyif düşkünüdür. Ayrıca kalleş ve
utanmazdır da.
Eğer insanlar
kararlarını mantıksal benle alacak olsalardı dünyada ne bir çocuk ölürdü, ne
katliamlar olurdu. Huzur olurdu yani.
Duygusal benimiz küçümsenmeyecek kadar güçlüdür. Hatta çoğu zaman
mantıksal yanımızı alt eder. Yeni hedeflerini oluşturmuş birisi olarak, çalışman gerektiğine karar verdin diyelim.
Duygusal benin hemen mızıkçılığa başlar. Açık vermemeye dikkat etmelisin.
Bulduğu her boşluktan saldırır. Galip geldiğinde insanı çok üzer.
- - Ya! Şimdi ders çalışmak da nerden çıktı. Manyak mısın sen, ne güzel eğleniyordun.
- - Bırak şu kitabı oğlum, çalışacak çok zamanın var. Arkadaşınla çıkıp ne güzel vakit geçiriyorsun.
- - Hem sen çok başarılı bir öğrencisin. Hiç kimse senin gibi değil. Az bir çalışmayla halledersin. Hadi çıkalım, sokaklar bizi bekliyor.
- - Bak Ayşe’ye, senden çok kötü durumda. O çalışmıyor Sen ise yırtınıp duruyorsun.
Bazen çok
daha ileri gider. Seni tamamen alt etmek için adeta saldırır.
- - Üniversiteyi okuyup da ne yapacaksın. Bak, çoğu boşta geziyor. Hem, sen zeki bir adamsın nerede iş arasan bulursun.
Maalesef bu aptal yanımız, çoğumuzu esir alır. Ama yetinmeyi
bilmez. Önce seni kitaplarından uzaklaştırır. Ayaklarının altına dinamik
yerleştirdiğini görürsün. Bu süreç seni yıkana kadar devam eder. Asla onun
tuzaklarına düşmemelisin. Her adım
attığında onun sesini duyacaksın. Sakın unutma. En zirveye çıktığında bile
yetinmediğini, seni yerinden indirmek için çalıştığını göreceksin. Onun bu
mücadele azmini dizginleyebilsen yapamayacağın bir iş, elde edemeyeceğin bir
başarı olmaz.
İçimizde bir kral ve
ona hizmet etmesi gereken bir hizmetçi var. Hizmetçi arsız. Kralı dize
getiriyor. Yerlerde sürüm sürüm süründürüyor. Kral ise çaresiz.
Sana kanser hastalığından bahsetmek istiyorum. Ne alakası var
deme. Çünkü bizim yaşadığımıza çok benziyor. Bu illet hastalığın, asıl nedeni nedir biliyor musun? Vücuda giren
bir virüsü, koruyucu askerlerimiz olan alyuvarların, dost olarak kabul
etmesidir. Bu durum; eve giren bir
hırsızı, bahçedeki köpeğin ev halkı olarak algılamasına benzer. Yani alyuvarlar
virüsü, normal bir organın işlevi gibi algılıyor. Bu nedenle virüs rahatlıkla
yayılıyor. Bilim adamları kansere çare ararken şöyle bir yöntem üzerinde
çalışıyorlar. Vücudumuzun askerleri olan alyuvarlara, dışarıdan giren virüsün
bir düşman olduğunu anlatmaya çalışıyorlar. Bunu başardıkları gün inan kanser
hastalığı tarih olacak. İnşallah!
İçimizde yaşattığımız bu düşmana ( duygusal ben’e) dikkat
etmelisin. Bizi çok sevdiğini söyleyen, güya dostumuz olduğunu belirten bu duygusal
ben’e çok dikkat etmelisin. Kaleyi fethetmeden harekete geçmek zorundasın.
Sınavlara Hazırlanmak Blog
Kaynak: Yazık Sınav Canavarı Olmuşsun!
0 yorum:
Yorum Gönder